Nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Gittikçe bulanıklaşan
zihnimle beraber hafızamda artık eskisi kadar kuvvetli değil gibi gelmeye
başladı. Sanırım devamlı çok gereksiz şeylerle uğraşmak zihnimi aşırı meşgul
tutuyor. Gördüğüm rüyalarda da mantık aramamaya başladım artık. Yediğimiz
sınırsız subliminal mesajlardan dolayı bilinç istifa etmiş durumda ve gece dinlenme
vakti olduğunda doğru düzgün bir kaset bile koymaktan aciz hale gelmiş. O da şaşkın ve
suskun şu günlerde. Sanırım hepimiz dumura uğratılmış durumdayız. Bazen diyorum
ki keşke hayatımızda dur düğmesi olsaydı da arada bir basabilseydik. Ya da
görünmezlik iksiri olsaydı da kendimizi soyutlayabilip etrafta neler dönüyor
bir bir görebilseydik. Sonra da “ Vay anam Serhat neler dönmüş yaa”
diyebilseydik. Çok mu şey istiyoruz acaba? Bilmem ki.
Devir teknoloji devri olduğundan beri egomuz da, duygularımız
da sanallaşmaya başladı. Görmediğimiz, bilmediğimiz insanlara kendimizi
okutarak – bunun gibi – dinleterek, göstererek bir ispat çabası içerisindeyiz.
İnsanlığın görmediği derece bir hırsın içinde, kendimizi kaybedercesine koşuşturuyoruz.
En büyük sanallık olan para adeta hayatlarımıza hükmediyor. Evet para. Nedir bu
para? Yenir mi içilir mi? Yedirir ve içirir. Lakin bazen kafam para konusuna
basmıyor. Bu kağıt parçaları nasıl bu kadar etkin bir şey bu dünyada anlayamıyorum.
Evet bir düzen için belki “geçer” bir şey gerek belki. Ama eğer bu düzen sağlayıcı
kaos oluşturmaya başlamışsa orada bir gariplik var demektir. Ki parasız da
düzen sağlanabileceğini savunanlar var çok da haksız değiller hani. Ayrıca
eskiden altından, gümüşten olan, en azından bir mücevher değeri olan para şu an
bildiğin kağıttan. Hatta plastikten, hatta sadece bilgisayar kodlarından. Hani
yakında dokunabildiğimiz bir şey de olmayacak. Çok garip değil mi? Vallaha bana çok garip geliyor. Peki biliyoruz ki para bir imtihan aracı. Ki ne zenginler bu
imtihanda hüsrana uğramıştır. Ne “talihliler” talihsizliğe uğramıştır. Peki
neden? O kadar güç ve kuvvet getirisi olan bir şey nasıl böyle bir mağlubiyet
getirebilir ? İrade, akıl, ileri görüş ve sabır eksikliğinden diyebiliriz. Her neyse.
Para… Cidden çok garip bir şey. Acaba Lidyalılardan önce olmuyor muydu böyle
güç savaşları ? Tabii ki oluyordu. Nereden mi biliyorum? Yaşımı tahmin etmeye
kalkmayın sakın. Demek ki sorun para değil aslında. Para sadece buzdağının görünen yüzü. Peki
görünmeyen yüzünde ne var ? Titanik. Güç ve şâşaadan gözü dönünce insan “Tanrı
bile batıramaz” diyebiliyor işte. Yani iş iç dünyamızla alakalı esasında.
Kendimizi çok bi halt ve her şeye layık sanmamızda. İçimizden gelen dürtüler,
içgüdüler, nefs öyle bir geçirmiş ki benliğimizi ve kendisinin olmadığına öyle
bir inandırmış ki şeytan misali, gözümüze inen perdeleri fark edemez olmuşuz. “Hayat
koşuşturmacası” içerisinde yolumuzu kaybetmişiz de pusulamızın bozukluğunu bile
fark edemez olmuşuz.
Konu çok dağıldı, neresinden tutup toplayacağımı şaşırdım şu
an. Zaten hayat da böyle bir dağınıklık ve ayrılmış kolların sonsuzluğu gibi değil
mi zaten? Biz insanlığımızdan taviz verdikçe, alacağımız hazlar için, “daha iyi
bir yaşam” için maneviyatımızdan, ruhaniyatımızdan taviz verdikçe sonumuz
önceki örnekler gibi olacaktır. Peki bunları bilmiyor muyuz? Evet biliyoruz.
İşte bakmak ile görmek arasındaki fark diyorlar ya. Bazılarımız bakıyor da
göremiyor, bazılarımızın işine gelmiyor. Ve işine gelmeyenler bu hayatta en
büyük kötülüğü yapanlar oluyor. Hal böyle iken böyle işte. Ne demişler: “Delidir dellenir, ancak bir iki söylenir.”
Kolay gelsin.
Daha gecen gun stajda, iscilerin ziyaretine bir din hocasi gelmisti benzer konulari anlatmaya. Raslanti oldugunu dusunmek istemiyorum. Raslantiya inanmiyorum.
YanıtlaSilZamanlamani ve aktardigin dusunceleri cok begendim ctz.