DİNOZOR RADYO

Pazar, Ağustos 26, 2012

Çalakalem


Nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Gittikçe bulanıklaşan zihnimle beraber hafızamda artık eskisi kadar kuvvetli değil gibi gelmeye başladı. Sanırım devamlı çok gereksiz şeylerle uğraşmak zihnimi aşırı meşgul tutuyor. Gördüğüm rüyalarda da mantık aramamaya başladım artık. Yediğimiz sınırsız subliminal mesajlardan dolayı bilinç istifa etmiş durumda ve gece dinlenme vakti olduğunda doğru düzgün bir kaset bile koymaktan aciz hale gelmiş. O da şaşkın ve suskun şu günlerde. Sanırım hepimiz dumura uğratılmış durumdayız. Bazen diyorum ki keşke hayatımızda dur düğmesi olsaydı da arada bir basabilseydik. Ya da görünmezlik iksiri olsaydı da kendimizi soyutlayabilip etrafta neler dönüyor bir bir görebilseydik. Sonra da “ Vay anam Serhat neler dönmüş yaa” diyebilseydik. Çok mu şey istiyoruz acaba? Bilmem ki.

Devir teknoloji devri olduğundan beri egomuz da, duygularımız da sanallaşmaya başladı. Görmediğimiz, bilmediğimiz insanlara kendimizi okutarak – bunun gibi – dinleterek, göstererek bir ispat çabası içerisindeyiz. İnsanlığın görmediği derece bir hırsın içinde, kendimizi kaybedercesine koşuşturuyoruz. En büyük sanallık olan para adeta hayatlarımıza hükmediyor. Evet para. Nedir bu para? Yenir mi içilir mi? Yedirir ve içirir. Lakin bazen kafam para konusuna basmıyor. Bu kağıt parçaları nasıl bu kadar etkin bir şey bu dünyada anlayamıyorum. Evet bir düzen için belki “geçer” bir şey gerek belki. Ama eğer bu düzen sağlayıcı kaos oluşturmaya başlamışsa orada bir gariplik var demektir. Ki parasız da düzen sağlanabileceğini savunanlar var çok da haksız değiller hani. Ayrıca eskiden altından, gümüşten olan, en azından bir mücevher değeri olan para şu an bildiğin kağıttan. Hatta plastikten, hatta sadece bilgisayar kodlarından. Hani yakında dokunabildiğimiz bir şey de olmayacak. Çok garip değil mi? Vallaha bana çok garip geliyor. Peki biliyoruz ki para bir imtihan aracı. Ki ne zenginler bu imtihanda hüsrana uğramıştır. Ne “talihliler” talihsizliğe uğramıştır. Peki neden? O kadar güç ve kuvvet getirisi olan bir şey nasıl böyle bir mağlubiyet getirebilir ? İrade, akıl, ileri görüş ve sabır eksikliğinden diyebiliriz. Her neyse. Para… Cidden çok garip bir şey. Acaba Lidyalılardan önce olmuyor muydu böyle güç savaşları ? Tabii ki oluyordu. Nereden mi biliyorum? Yaşımı tahmin etmeye kalkmayın sakın. Demek ki sorun para değil aslında. Para sadece buzdağının görünen yüzü. Peki görünmeyen yüzünde ne var ? Titanik. Güç ve şâşaadan gözü dönünce insan “Tanrı bile batıramaz” diyebiliyor işte. Yani iş iç dünyamızla alakalı esasında. Kendimizi çok bi halt ve her şeye layık sanmamızda. İçimizden gelen dürtüler, içgüdüler, nefs öyle bir geçirmiş ki benliğimizi ve kendisinin olmadığına öyle bir inandırmış ki şeytan misali, gözümüze inen perdeleri fark edemez olmuşuz. “Hayat koşuşturmacası” içerisinde yolumuzu kaybetmişiz de pusulamızın bozukluğunu bile fark edemez olmuşuz.

Konu çok dağıldı, neresinden tutup toplayacağımı şaşırdım şu an. Zaten hayat da böyle bir dağınıklık ve ayrılmış kolların sonsuzluğu gibi değil mi zaten? Biz insanlığımızdan taviz verdikçe, alacağımız hazlar için, “daha iyi bir yaşam” için maneviyatımızdan, ruhaniyatımızdan taviz verdikçe sonumuz önceki örnekler gibi olacaktır. Peki bunları bilmiyor muyuz? Evet biliyoruz. İşte bakmak ile görmek arasındaki fark diyorlar ya. Bazılarımız bakıyor da göremiyor, bazılarımızın işine gelmiyor. Ve işine gelmeyenler bu hayatta en büyük kötülüğü yapanlar oluyor. Hal böyle iken böyle işte. Ne demişler:  “Delidir dellenir, ancak bir iki söylenir.” Kolay gelsin.
Nağmeler